Batarya Teknolojisi Her Gün Gelişiyor
Otomotiv devi Stellantis, elektrikli araç teknolojisinde önemli bir kilometre taşını gerçekliğe dönüştürme yolunda somut bir adım attı. Şirket, Total Energies iştiraki Saft ve diğer proje ortaklarıyla birlikte yürüttüğü IBIS adlı araştırma projesinin ilk somut meyvesi olan prototip bir elektrikli aracı, halka açık yollarda test etmeye başladı. Bu test sürüşleri, yıllardır devam eden teorik çalışmaların pratikteki ilk sınavı anlamına geliyor.
Fransa merkezli IBIS projesi, altı yıl önce, entegre invertör ve şarj fonksiyonlarına sahip, daha verimli ve daha uygun maliyetli bir batarya geliştirme amacıyla hayata geçirilmişti. Proje, akademik dünyanın teorik araştırmalarını, endüstrinin saha tecrübesiyle birleştiren bir konsorsiyum yapısı üzerine kuruldu. Geçen yıl bu konuda uzman bir ekip sunum yapmış ve sabit bir demo modeli sunmuştu. O dönemdeki açıklama, teknolojinin en kısa sürede bir araca entegre edilmesi yönündeki kararlılığı vurguluyordu. Şimdi ise bu hedefe ulaşıldı ve söz konusu yenilikçi batarya sistemi, STLA Medium platformuna dayalı bir Peugeot E-3008 modeline entegre edilerek yollara indi.
Bu prototip, sadece bir batarya testinden çok daha fazlasını ifade ediyor. Uzun yıllara yayılan geliştirme, modelleme ve yoğun simülasyon çalışmaları sonrası ortaya çıkan bu araç, Stellantis'in otomobil teknolojisine dair vizyonunda yeni bir aşamayı temsil ediyor.
Bu batarya sistemini sektördeki diğer örneklerden ayıran temel özellik, invertör ve şarj fonksiyonlarının batarya modülünün bünyesine doğrudan entegre edilmiş olması.
Geleneksel sistemlerde bu bileşenler ayrı birimler halinde bulunuyordu. Yeni mimari hem alternatif akımı hem de doğru akımı destekleyerek, elektrik enerjisini doğrudan motora veya aracın elektrik sistemi aktarırken, bir yandan da 12 voltluk sisteme ve diğer yardımcı ünitelere güç sağlıyor. Stellantis yetkilileri, bu entegre yaklaşımın dört ana avantaj sunduğunu belirtiyor.
İlk olarak, sistemin verimlilik ve performansta kayda değer iyileşmeler vaat ettiği ifade ediliyor. Aynı fiziksel batarya boyutuyla, WLTC çevriminde enerji verimliliğinde %10 bir artış sağlanırken, güç çıkışının 150 kW'tan 172 kW'a yükseldiği aktarılıyor. İkinci önemli avantaj ise ağırlık ve alan tasarrufu olarak öne çıkıyor.
Yeni sistem, elektrikli araç toplam ağırlığını yaklaşık 40 kilogram kadar azaltırken, aynı zamanda 17 litreye varan bir hacim tasarrufu sağlıyor. Bu kazanım, araç tasarımcılarına daha düşük bir aerodinamik katsayı ve daha fazla esneklik anlamına geliyor. Üçüncü fayda, şarj süreleriyle ilgili. İlk test sonuçları, şarj süresinde %15’lik bir düşüş olduğunu gösteriyor. Örneğin, 7 kW'lık bir AC şarj cihazıyla tam şarj süresi yedi saatten altı saate inerken, aynı zamanda %10’luk bir enerji tasarrufu da gözlemleniyor. Son olarak, sistemin basitleştirilmiş bakım olanakları sunduğu, bu durumun da bataryaların otomotiv veya sabit enerji depolama gibi türev uygulamalarında yeniden kullanımını kolaylaştırdığı vurgulanıyor.
Stellantis Teknoloji Sorumlusu Ned Curic, yaptığı açıklamada, bu projenin şirketin temel felsefesini yansıttığını söyledi. Curic, "Bu proje, sadeleştirmenin ta kendisinin bir inovasyon olduğuna dair inancımızı somutlaştırıyor. Elektrikli güç aktarma organları mimarisini baştan düşünüp sadeleştirerek, onu daha hafif, daha verimli ve daha uygun maliyetli hale getiriyoruz. Müşterilerimize daha iyi ve daha erişilebilir fiyatlı elektrikli araçlar sunmamıza yardımcı olan inovasyonlar tam da bu türden gelişmelerdir" ifadelerini kullandı.
Elektrikli araç teknolojisinde, batarya ağırlığındaki her bir gramlık azalma, bir dizi olumlu sonucu tetikliyor. Ağırlık azaldıkça enerji verimliliği artıyor, verimlilik artışı ise daha yüksek motor gücü ve daha fazla enerji tasarrufu anlamına geliyor. Motor gücündeki iyileşme, nihayetinde aracın menziline doğrudan yansıyor. Bu nedenle, IBIS projesi gibi batarya ağırlığını kökten azaltmayı hedefleyen girişimler, sektör için stratejik bir öneme sahip bulunuyor.
Saft Enerji Depolama Sistemleri Başkan Yardımcısı Hervé Amossé ise konuya ilişkin değerlendirmesinde, "IBIS projesi, Saft'ın inovasyon alanındaki lider konumunun güçlü bir kanıtıdır. IBIS teknolojisini yeni nesil uygulamalarımıza entegre ederek, akıllı, esnek ve sürdürülebilir enerji çözümlerinde yeni bir çağın kapılarını aralıyoruz. Saft, gelişen pazar ihtiyaçlarına uyum sağlayan, uzun vadeli ve ekonomik çözümler sunarak, ileri düzey araştırmalarda öncü olmaya devam ediyor" dedi.
IBIS projesi şu an için gerçek yol koşulları altında otomobil test sürüşüne ağırlık veriyor. Stellantis'e göre bu test sürecinin olumlu sonuçlanması, IBIS teknolojisinin Stellantis'e ait markaların seri üretim araçlarına "on yılın sonuna kadar" entegre edilmesinin önünü açabilir. Bu ifade, şirketin 2023 yılında yaptığı açıklamaya kıyasla daha temkinli bir dil içeriyor. Şirket, geçen sene yayınladığı basın bülteninde, "Plan, bu teknolojiyi bu on yılın sonundan önce Stellantis Grubu otomobil markalarının sıfır emisyonlu araçlarına sunmaktır" demişti.
Ancak, Stellantis bu alandaki tek aktör değil. Benzer bir teknolojik yaklaşımı benimseyen başka şirketler de bulunuyor. Sektördeki genel eğilim, sinerji entegrasyonu yoluyla verimliliği artırmak yönünde gözüküyor.
Öte yandan, IBIS projesi Stellantis'in elektrikli geleceğe yönelik yatırımlarında yalnızca bir atlama taşı vazifesi görüyor. Fiat, Citroën, Peugeot, Jeep, Alfa Romeo, Chrysler, DS ve Opel gibi birçok köklü markayı bünyesinde barındıran Stellantis Grubu, tüm yatırımlarını orta ve uzun vadeli stratejik planlar çerçevesinde yönetiyor. Grup, farklı markaları için geliştirdiği özgün projelerin yanı sıra, markalar arası sinerjiden doğan yeni platform ve modellerle, küresel otomotiv pazarının zorlu rekabet koşullarına meydan okumayı sürdürüyor.